
Acikcasi Turk filmlerinden cok fazla bir beklentim yok ama bu filmden beklentim biraz yuksekti. Erken yasta olen ve isimleri yok olmus sairlere adanan bu filmdeki genel fikir cok guzel ama Yilmaz Erdogan verelim drami verelim drami izleyiciyi aglatalim da iyi bir film olur demis gibi. Film cok gereksiz ve sıkıcı bolumler uzatilmis da uzatilmis mesela piknikte yumurta paylasma goruntusu. Insana buna ne gerek vardi diye dusunduruyor. Savastan sonra bir yumurtayi bulmak bile zordu gibi bir fikir mi vermeye calisiyor acaba? Herhalde o zamanin Zonguldak'inda en kolay bulunan sey yumurtadir diye dusunuyorum, baska bir urun kullansalar daha iyi olurdu belki. Madene inme kismi da bana cok absurd geldi cunku Muzaffer aslinda daha once madende calisan biri ve sonunda isin o yikinma bolumune gelecegini bilmiyor muydu? 1940'larda Zonguldak'ta genc bir kiz iki erkekle birlikte kirmizi bir elbisesiyle bisiklete biniyor. Bu goruntu sanki bir Italyan filmlerinden ozenilmis gibiydi ama pek te gercegi yansitan bir goruntu degildi. Bir de Rustu olmeden once kendilerini odaya kilitleyip duvarlara siir yazmalar falan... offf...Baska bir yonetmenle calisilsaymis belki daha iyi olurdu. Diger bir konu da Belcim Erdogan'in es durumundan bu filmde oynamasi. Kendisi cok kart bir lise ogrencisi olmus ayrica diger oyuncularin yaninda cok yapmacik ve hic inandirici olmayan bir oyunculuk sergilemis. Yilmaz Erdogan daha genc bir oyuncu secseydi daha iyi olurdu. Kelebeğin Rüyası'nin senaryosunun ve olay orgusunun fazla orjinal olmamasina ragmen başarılı mekan seçimleri ve renkler harikaydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder